Bilmediklerimiz, bilgilerimizin sınırlarını genişletebilir mi? Günümüzde farklı disiplinlerin mantar gibi türemesiyle beraber, bireylerin bir konuda uzmanlaşması istenmekte.. Yoğunlaşılan alanın dışında bilgi edinecek vakit bulunamamakta yahut ayırılamamakta.. Doğal olarak bireyin analitik düşünce dünyası genişleyememekte. Sonuç olarak olayları; tarihe atıfta bulunarak yorumlayamamakta, problemi farklı yönlerden / farklı disiplinlerle irleyememekte, çıkarımları bildiklerimiz üzerinden bilgilerimizin sınırlılığıyla yapmaktayız. ''Sadece bir iyi vardır, bilgi; sadece bir kötü vardır; cehalet.'' Soktares Bu konuyu açmamın nedeni, teknik elemanların uzmanlaştığı alanlar dışında ki ilginç gözlemlerini; tarihsel olayları, buluşları; okudukları metinlerden değerli buldukları yazıları, bilgi paylaştıkça çoğalır ilkesiyle, foruma aktarmalarıdır.
Yakın bir geçmişe kadar, kardiyologlar kalp rahatsızlıklarına bir tür ‘’tesisat sorunu’’ gibi yaklaşıyordu. Mineral tortularının su borularını tıkaması gibi, plan artışı da kanın atardamar kanalından akışını engeller. Atardamarın büküldüğü yerlerde, akarsularda olduğu gibi minik anaforlar oluşur. İşte buralarda yapışkan, mumsu kolesterol ve yağ, atardamar duvarına sızar ve oksitlenir. Bu bölgelerde başka maddeler de birikir. Sonunda, tüm bu kütle kireçlenerek atardamarda bir tür bölgesel kalınlaşma ya da plak oluşumuna neden olur. Sistemde ne kadar ‘’pislik’’ varsa tıkalı olan damarın kalp krizine yol açma riski de o kadar yüksek olur. Ama doktorlar artık ‘’tıkalı boru modeli’’nin, devrini tamamladığını düşünüyor. Bu modelin ön öngördüğünün aksine, kalp krizleri genellikle az ya da orta derecede tıkalı koroner atardamarlar yüzünden olur. Yırtılarak atardamar duvarının çatlamasına ve oluşan kan pıhtısının kalp kasına kan akışını bloke etmesine yol açan plan yüzünden meydana gelen kalp krizinin, plakların miktarıyla ilgisinin bulunmadığını tespit edilmiştir. Tam olgunlaşmamış yumuşak, kolestrolce zengin plakların, atardamar kanallarını iyice daraltan sert, kalkerleşmiş yoğun plaklara oranla yırtılmaya daha yatkın olduğu belirtilmektedir.
‘’Bırakın savaşı başkaları yapsın, mutlu Avusturyalıların düğünleri devam etsin.’’ Avusturya imparatorunun sarf ettiği bu sözler sayesinde belki de pırlanta; kralların ve kraliçelerin taçlarını değil, kadınların zarif parmaklarında erkeklerin sonsuz aşklarını simgeliyor. Avusturya imparatoru, savaş döneminde emrediyor ve sayısız arşidük ile arşidüşes aynı anda evleniyor. Bu sayede Avusturya’nın toprakları genişliyor. Bundan üç yıl sonra tahta geçen I. Maximillian düğünle ülke fetheden ve imparatorluğun sınırlarını en fazla genişleten kişi oluyor. I. Maximillian, günümüzün en büyük geleneğini o günden başlatıyor: Kraliçenin sol elinin yüzük parmağına elmas bir yüzük takıyor. Eski Mısırlılar aşk damarının, kalpten direk bu parmağa ulaştığına inanıyorlardı. Bu parmağa takılan yüzük, aşkın sonsuz bir çembere alındığını gösteriyordu. Yani I. Maximillian, kraliçenin parmağına taktığı bu yüzükle hem aşkını sonsuz bir çembere alıyordu hem de yüzüğün üstündeki elmasla aşkına verdiği değeri gösteriyordu. Böylece 15. Yy’dan günümüze ulaşan bir geleneğin ilk adımları atılmış oldu.
İrlandalı gemi yapımcısı William Pirrie tarafından planı çizilen ve her biri 24 buharlı makinenin hareket ettirdiği 3 dev pervanesiyle saatte 45 km yol alacağı, böylece dünyanın en hızlı gemisi olacağı düşünülen ‘’Titanic’’, Belfast’ta 17 bin işçi tarafından yapılmıştı. O yılların en iyi çeliğinin kullanıldığı 269 m uzunluğunda ve 46 bin ton ağırlığındaki bu dev gemi, suya dayanıklığının güçlendirilmesi amacıyla 16 bölmeye ayrılmıştı. Bunlardan 4 bölüm, geminin su yüzeyinde durabilme yeteneğini güçlendiriyor, bu nedenle Titatic’in batmayacağı sanılıyordu. En kötü olasılıkta bile batmasının iki gün süreceği hesaplanmış, ancak gemi 150 dakikada batmıştı. Titanic, döneminin en modern teknolojisine sahipti ama çok eksiği de vardı, gemide sadece 16 tahliye sandalı bulunuyordu.
Normal konuşma hızı dakikada 100-120 kelimedir, ama aynı süre içinde ortalama bir insan yaklaşık 800 kelime düşünür. Beden dili işte bu söze dökülmeyen düşünce ve duyguların dışa vurum şeklidir. Sağlıklı ve iyi bir iletişim kurmak için beden dili ve söylenen sözlerin birbirine paralel olarak kullanılması gerekir. Karşımızdakiyle sözel iletişim içindeysek beden dilimizi doğru kullanabilmemiz için herşeyden önce dikkatimizi o kişiye ve konuşulan konuya vermeliyiz. Beden dili ile ilgili yapılan araştırmalara göre insanların yüz yüze kurdukları ilişkide kelimeler %10, ses tonu %30, beden dili %60 önem taşır.
Domatesi ilk ehlileştiren Maya ve Orta Amerika çiftçileriydi. İspanyol keşifleri tarafından 1500’lerde anavatanından koparılmış İspanya, İtalya ve Güney Fransa’ya getirilmiş ve Akdeniz’in yağmursuz yazlarında da serpilmiştir. İtalyanların ‘’altın elma’’, Fransızların ‘’aşk elması’’ dedikleri bu bitki, önceleri evlerde dekoratif amaçla sonra da ilaç olarak kullanılmıştır. Bugün ise çeşitlenmiş, lezzetlenmiş ve yüzlerce değişik şekle bürünmüştür.
Araştırmalara göre, çocuklar günde ortalama 400 kez kahkaha atarken 35 yaşında bu sayı 15’e düşüyor. Gülerken kalp atışı hızlanıyor, derin nefes alınıyor ve beyin tarafından endorfin denilen morfinden 10 kat daha kuvvetli olduğu söylenen bedende gerginliği, ağrıyı azaltan kimyasal salgılanıyor.
Bilinen şarj edilebilir lityum iyon pillerde üç temel bileşen var. Pilin ömrü ve kapasitesi, tamamen bileşenlerin özelliklerine bağlı. Genel olarak küçük ve hafif olmalarına rağmen, şarj edilebilir lityum iyon piller bol miktarda enerji depolayabiliyor. Tek kusurları, depoladıkları enerjiyi çok hızlı dağıtmaları. Örneğin, bu pillerden güç alan bir elektrikli otomobil yüksek hızlara erişse bile bunu çok uzun sürede gerçekleştirebiliyor. İyonların pil içinde yavaş hareket etmelerinden dolayı bu pillerin şarj edilme süresi de çok uzun. Neyse ki araştırmacılar buna bi çözüm buldular ve 20 saniye içinde şarj olabilen bir pil elde ettiler. Araştırmacılar, bu yeni nesil pillerin çok pahalı olmayacağını düşünüyor. Bu teknolojiden bir çok alanda da yararlanılacak: cep telefonları, dizüstü bilgisayarlar, fotoğraf makineleri, elektrikle çalışan otomobiller... Yol kenarında, arabanızı bir kahve içimlik sürede şarj edebilecek ‘’priz istasyonu’’ düşünebiliyor musunuz?